Ana Sayfa Avrupa Yunanistan Aleksandropolis (Dedeağaç)

Aleksandropolis (Dedeağaç)

2457
6
Paylaş

Alexandroupolis

En içten duygularımla selamlar, BTS Bloğ takipçileri.
Nihayet sevgili dostum, Şefim ve bu bloğun mimarlarından Cako Taragano nun teşvik ve ısrarlarına dayanamayarak geçtim klavyenin başına.
Aslında klavye başına demektense aldım kalemi elime demeyi tercih ederdim ama teknoloji benim gibi klasik birini bile zaman zaman yoldan çıkarabiliyor.
Klasik demişken şefimin de dediği gibi nur içinde yatsın Aydın Boysan nın dostluk, muhabbetin, içtiği rakı sofralarına meze yaptığı o eski samimi paylaşımların özlemi ile yaşayan ve az da olsa yaşadığımız bir sürü olumsuzluğa karşı ara sıra dostlarla bunu yaşamayı seven biriyim.
Malum serde dostluk ve paylaşım duyguları olduğundan bunu yeni coğrafyalarda da yaşamanın tadına doyum olmuyor. Hele hele yeme içme kültürü neredeyse çok sevdiğim ülkeme yakınlığıyla bilinen Yunanistan beni çok cezbeden ama bir türlü denk getiremediğim bir destinasyondu. Son yıllarda adından çok bahsedilen ve adeta birçok kişinin komşu kapısı yaptığı Yunanistan ın Aleksandropouli şehri benden önce müptelası olan bir arkadaşımdan aldığım bilgilerle kafamızda bir hafta sonu kaçamağı yapmayı tasarlamaya başladık.
Aleksandropouli Türkiye Yunanistan sınır kapısı İpsala dan tahmini 1 saat içerisinde ulaşabileceğiniz deniz kenarında konumlanmış etrafında küçük de olsa sanayi kurumları barındıran ama genelde turizme yönelik bir sistemi olan adeta bildiğim kadarıyla Yunanistan ın Selanik Atina gibi şehirlerine ve onların yaşam tarzının tüyolarını veren bir şehir.
Arkadaşımdan aldığım bilgiler nerdeyse evimizden çıkıp geri dönene kadar tüm duraklarımızı ve oralarda neler yapabileceğimizi bize gösteriyordu. Yapılacak ilk şey bu ilk Yunanistan macerasını paylaşacağımız çifti bulup planımıza ortak etmekti. Ne yalan söyleyeyim çok zorlanmadım. Seyahat gurubumuzun benim için çok değerli ağabeyi ve ablası Mizrahiler hiç ikiletmeden teklifimi kabul ettiler. Sıra ön hazırlıkları yapmaya geldi. Öncelikle tarihimizi saptayıp kalacağımız otele 2 odalık rezervasyonu yaptım. Otelimiz şehir merkezinden 5 dakika mesafede işletmesini çok sıcak bir ailenin yaptığı TEA THALASA adında oda kahvaltı sistemi ile çalışan mevsimine göre 40 € ile 70 € oda fiyatı olan sabah aile ortamında güzel bir kahvaltı sunan kendine ait otoparkı bulunan bahçe içerisinde bir otel.
Gün geldi çattı nisan ayının sonlarıydı şansımıza hava bahardan yaza çalıyordu. Cumartesi sabah saat 05.00 te yola çıkmak üzere kontak çevirdik. Tahmini olarak İpsala sınır kapısına 3 saatlik yolumuz vardı saatin erken olması cumartesi olduğundan neredeyse TEM otoyolunda yalnız ilerliyorduk.
Karayolu ile yapılan seyahatlerde belli Ritüeller vardır molalar gibi mola yeri de bize söylenen ve neredeyse Aleksandropouli ye giden herkesin tercih ettiği bir peynir markasının fabrikasının ön tarafını kahvaltı hizmeti veren Mekan yiyeceğimiz bile belli nefis Trakya eski kaşarından yapılmış doyurucu tost ve olmazsa olmaz tavşan kanı sabah çayı. Malumunuz Trakya bölgesi peynircilik alanında iyi bir yere sahip bu itibarla Tekirdağ dan sonra yol üstünde birçok peynir üreticisinin fabrikalarını görüyoruz bazılarında da bizim gittiğimiz gibi kahvaltı hizmeti veriyorlar hoş sonraki seyahatlerimizde bazılarını denedik ama ilk seferde önerilen yerde yemeyi tercih ettik.
Kahvaltı ve ufak tefek peynir alışverişinden sonra yola koyulduk. Yavaş yavaş radyomuzun kanalını yunan ezgilerine çevirip havaya girmeye başladık.
Mola dahil tam 3 saat sonra İpsala sınır kapısına vardık. Daha önce yazdığım gibi mevsim olarak erken olduğu için gümrük çok yoğun değildi Türk tarafından
geçtikten sonra arada free shop gezintisi yaparak Yunan kapısına geldik. Burada da işlemler tamamlandıktan sonra müziğin sesini biraz daha açarak yerimizde
Sirtaki figürleriyle tahmini son 1 saatlik yolumuza heyecanla devam ettik.
Otele giriş saatinin 12.00 olduğundan ve pırıl pırıl güneşi kaçırmamak ve eşimin deniz tutkusunu bastırmak adına listemizdeki ilk durağımız Makri köyünün sahilinde yer alan birçok plajın bulunduğu bölgeye yöneldik. Listemizde yer alan Amo Amo adlı plaj ve mavi beyaz boyalı nefis görünen lokantası ilerleyen saatlerde yukarıda da belirttiğim gibi dostlukları meze yapacağımız hayaller kafamızda uçuşmaya başladı.

Saat ve mevsim itibariyle henüz boş olan plaja henüz beyaz olan vücutlarımıza sezonun ilk mayolarını giyerek kumlara yayıldık. Daha çok fazla ısınmamış deniz suyuna buraya kadar geldik girmeden olmaz ve eşimin çok sıcak yalanına inanmış görünerek girdik. Bana anestezi etkisi yapan su, yolculuk yorgunluğunu üstümüzden atmamıza yardımcı oldu. Evet keyifler zirve yapınca namı diğer biracı olan Cako ağabeyim aranmaya başladı artık vakti gelmişti. Henüz yeni işbaşı yapmış sonradan İskeçe (Xanthi)Türklerinden olduğunu öğrendiğimiz Feridun a siparişimizi verdik tabi ki patates tavayı da unutmadık.
Birkaç saat sonra bereketiyle geldi derler ya kara bulutlar yaklaşmaya başladı hatta giyinmeye fırsat kalmadan yağmur başladı. Bize de bahane oldu zira hayaller gerçek olmak için telaş içindeydi ve menüde yazan lezzetler uzo diye bağırıyordu. Beni dostlar bilir klasik olduğumu söylemiştim Türkiye deki favorim Yeni rakıdır zorda kalmazsam değiştirmem ama buradaki favorim uzo Barbayani mavi etiket benim ağız tadıma daha uygun geldi. Akşam programı ve
fazla yememek adına menüdeki muhteşem lezzetlerden öğle rakımıza eşlik edecek özel birkaç şey sipariş ettik. Peynirli kalamar dolma bizi bizden aldı özellikle burada aldanmak mümkün değil menüde yazanlar birebir kalite ve fiyat olarak asla değişmiyor. Yarım yamalak İngilizce ile ve kültürlerine biraz daha dokunmak adına garson Hristo ile tanışıyoruz son derece kibar güler yüzlü genç bir Avrupalı olan Hristo hem okuyor hem de çalışıyor ondan yaşantıları ile
bir takım bilgiler aldıktan sonra Cako abinin İstanbul dan getirdiği bir kutu baklavayı adeta biz baklavayı böyle yaparız dercesine personele dağıtması için
Hristoya verdi oda altında kalmayıp yemeğin sonunda bize tatlı ikram etti. Yeniden görüşmek dileğiyle saat 4.00 civarı otelimize doğru hareket ettik.
Otele vardığımızda aynı sıcak karşılama ve ileriye yönelik dostluk bağları atıldıktan sonra odaya yerleşip dinlenip akşam programına hazırlanıyoruz.
Burada akşam programları saat 9.00 dan sonra başlıyor biz 7.30 da çıkıp etrafı keşfetmek için sahil boyunca yürüyüş yapıp zamanı değerlendirmeye çalıştık.
Nihayet vakit geldi ve arkadaşımın bizim için rezervasyon yaptığı Thalasa Tavernaya geldik. Sahne önünde, dolu olan hoş bir mekanın en güzel masasına oturduk. Burada her mekanda mutlaka gelen yoğun Türk misafirlere hizmet vermek için personel bulunuyor hatta Türkçe yazan menüler mevcut. Sahnede klavye ve Buzukiden oluşan bir orkestra solist ise tabir yerindeyse mihrap yerinde tam bir afet kulağımızda çocukluğumuzdan beri yerleşen Grek melodilerini direkt olarak kalbimize nakşediyor. Ben müzikle iç içe olduğum için belki bana öyle geliyor diyeceğim ama görünen köy kılavuz istemez tüm masalar benimle aynı fikir de ki kimse yerinde duramıyor. Gelelim menüye genelde aşina olduğumuz ismi ve içeriği Yunan tarzı olan birçok meze, et ve balık ürünleri bunları taçlandıran başrol uzo Barbayani biz yine Grek salata caciki, pancar, feta peynirle giriş yaptıktan sonra bizim Hünkar beğendinin peynirli sıcak versiyonu denizlerin yağlı balığı uskumrunun füme halinin yağlı kağıt içerisinde soğan Kapya biber ile fırınlanmış hali tabi ki ahtapot ve kalamarın damak çatlatan değişik sunumları uzo şişelerinin masaya geliş gidiş trafiğini karıştırıyor.

İşte dostluk işte insanlık işte samimiyet saatler ilerledikçe neredeyse masalardaki farklı insanlar bir olmuşlar dans ediyor şarkı söylüyorlar. Bizde Yunan müziğiyle Türkçe bildiğimiz sözler ile onlara katılıyoruz. Saatler akıyor çok geç yatmayan Cako ağabey ve Suzi abla saati unutmuş kendilerini o muhteşem atmosfere kaptırmış hep beraber bu paylaşımın keyfini çıkartıyoruz. Saat 02.00 civarı mekandan çıkıp çok uzak olmayan otelimize vardık ve sabah kahvaltıda görüşmek üzere odalarımıza çekildik.
Sabah güzel bir havaya uyanıp kahvaltıda bir gün evvelin kritiğini yaparak dönüş programını yapmaya başladık.
Havanın sıcaklığı dönmeden yapacağımız yemek programına kadar bizi tekrar bir gün evvel çok zevk aldığımız Amo Amo beach’e denize girmek üzere getirdi.
Öğle saatinde oradan çıkıp yemeği yiyeceğimiz tavsiye edilen şehir merkezinde bulunan Kanabidas adlı köfteciye hareket ettik.

Kanabidas adlı köfteci birkaç köftecinin bulunduğu bir sokakta kendine özgü sunum şekliyle ve lezzetiyle öne çıkan bir yer köfte çeşitleri tane ile sipariş ediliyor ve kağıt üzerinde sunuluyor. Köfteyle beraber patates tava ve kendilerinin yaptığı sıcak gelen pideler lezzet patlaması yaşatıyor. Dönüş vakti geldi her güzel şeyin bir sonu vardır dedik ve tekrarları yaşayabilmek için dualarımızla Türkiye dönüşü için kontak çevirdik.
Yunan sınırına normal zamanında vardık çok beklemeden Türk tarafına geçtik. Gelişimize göre saate ve hafta sonu olmasına bağlı biraz daha geç evimize sağ salim vardık. Yunanistan ın Aleksandropouli şehrine yaptığımız bu gezi bizi çok mutlu etti ve tiryakisi olduk.
Yakınlığı, insanların samimi davranışları bizi birçok kere oraya gitmeye teşvik etti sanıyorum bunun sonu da gelmeyecek her fırsatta planlarımızın arasında olmaya devam edecek.
Umarım bu paylaşımım size de orayı keşfetme yolu açar ve en az bizim kadar keyif alırsınız.
Esen ve geze kalın

Paylaş
Önceki İçerikTARİHİ GALATA KULESİ
Sonraki İçerikNOY BABA
1962 İstanbul Balat doğumluyum Eğitim ve askerlik görevimden sonra aile şirketimizde ambalaj sektöründe faaliyetime başladım ve hala devam etmekteyim Evli ve bir kız çocuğu sahibiyim.Amatör olarak müzik ve tiyatro ile ilgilenip boş zamanlarımda ud çalıyorum.Dostlarla gezmek,görmek,yemek,içmek hayattaki oksijenim şimdiye kadar 24 ülke gezme fırsatım oldu dileğim bunu çoğaltmak.

6 YORUM

  1. Sevgili kardeşim Viktor, İlk olarak bloğumuza yazı yolladın. Israrla gittiğimiz yerlerin lezzetlerini kaleme almanı yaptığımız rakı keyiflerini anlatmanı istemiştim. Yazını okuyunca bu ısrarlarımda ne kadar haklı olduğumu bir kez daha anladım. Okuyunca hadi bu hafta sonu gidelim diyesim geldi. Eline,gönlüne kalemine sağlık.

  2. Süoerrrrr yeni bir bloger Arkadaşım, Aramıza Hoş geldin,
    Eline , Kalemine, yüreğine sağlık ilk deneyimin olarak harika bir yazı olmuş. Zaten Aleksandropolis’ in gönlümüzde ayrı bir yeri var. Yemekleri , havası, tavernası ve eğlencesi, denizi.Hafta sonunu geçirebileceğiniz harika bir yer 5 saat sonra Avrupa’dasınız. Mutlaka bu deneyimi yaşayın derim ben………

  3. Eline, klavyene, gönlüne sağlık Viktor. Çok güzel bir yazı yazmışsın. Keyifli bir destinasyon belli ki. Sabah saat beş diyorsan, öyle olsun; beşte hazırız. Hadi gidelim :)). Tam tarih rica edeyim 🙏👏👏

  4. Kalemine sağlık
    Yazma şekline bayıldım, mutlaka arkası gelmelii..
    Aleksandropolis’e gelince…yazıyı okuduktan sonraaaa
    Çantam elimde sabah 05.00da hazırım
    beni kim alıyooooo

  5. Sevgili Viktor sen yazmak için niye bu kadar geç kaldın anlamadım
    daha evvel yazsaydın kesin bu güne kadar bir kaç kere daha gitmiştik
    bu kadar mı güzel anlatılır sevgili arkadaşım
    şu an biri hadi gidelim dese hazırım bilgin olsun
    süper bir anlatım devamını dört gözle bekliyorum

  6. Helaaalll sana Viktorcum , ne kadar güzel ve net anlatmışsın. Gerçekten insanın gidesi geliyor bu anlatımından sonra. Ellerine sağlık :))))

Comments are closed.