Ana Sayfa Avrupa BERLİN – Şenol Özbaş

BERLİN – Şenol Özbaş

751
5
Paylaş

BERLİN

   Şenol Özbaş

 Gezi Tutkunu sevgili dostum Yako bey’in cesaretlendirmesi ile bir BERLİN gezisinden anılarımda iz bırakanları yazmaya karar verdim. Umarım okuyanları sıkmam.

Berlin, yoğun Türkçe konuşan nüfusu ve Avrupa içine nispeten ucuz uçak biletleri ile de kolay erişilebilen bir destinasyon olarak hala Türkiye’den yoğun ziyaret edilen şehirlerin başında geliyor.

Şehir bilindiği gibi Almanya’nın başkenti ve en büyük şehridir. II. Dünya Savaşı öncesinde 4,3 milyon kişinin yaşadığı şehirde 2021 itibarıyla 3.655 milyon kişi yaşamaktadır.

Müzeler açısından çok zengin olan Berlin’in içinden geçen Spree Nehri’nin üzerinde bulunan küçük bir adanın kuzey kısmında tam 5 müze yer almaktadır. Bu müzelerden bana en ilginç geleni Pergamon museum (Bergama müzesi)dir. Müzede her ne kadar Türkiye Bergama’dan götürülen Zeus tapınağı ve milet Pazar girişi ile meşhur olsa da, Mezopotamya ve Babil’in meşhur İştar kent giriş ve kapısını gerçekten görülmeye değer buldum.

Pergamon Zeus sunağı

Babil’in İştar Kapısı

M.Ö. 575’te Yeni Babil Devleti’nin başkenti Babil’in iç ve dış sur duvarlarını birleştiren, kentin sekizinci kapısı olarak inşa edilmiştir. Babil Kralı II. Nebukadnezar tarafından Tanrıça İştar adına yapılan bu kapı anlaşılacağı üzere İştar’a duyulan saygı ve hürmetin bir nişanesi olmuştur. Babil devletinin yıkılışı eski ahitte (Tevrat)’de açıkça anılmaktadır.

Müzeler adasını bir günde gezmek çok zor, saat 9’da kapıda açılış ile gezmeye başladık ama eşimle ayaklarımıza kara sular indi, öğlen müzenin restorantında kısa bir mola verdik. Yaz sıcağında kendimize uygun bir masa bulup siparişimizi gelen bayana verdik. Kısa bir süre sonra restoran bölümünün sonunda olmamıza rağmen siparişimizin bir yürüyen bir robot ile gelmesi günün süprizi oldu.

Bir hatırlatma bu müzelere her ayın ilk Pazar günü giriş ücretsizdir. Ancak aşagıdaki linkleri takip edip adınıza giriş için rezervasyon yaptırmanız gerekir.

https://www.berlin.de/en/events/museum-sunday/

https://www.museumssonntag.berlin/de

Bu arada bu müzelerin ve içindeki eserlerin II. Dünya Savaşı’nda çok büyük hasar gördüğünü de söylemek zorundayım.

Müzeler adasından çıktıktan sonra hemen köprüyü geçince Brandenburg kapısına doğru Unter den Linden bulvarında ilerlerken sağımızda yer alan tarih müzesinin dış duvarlarında savaş ertesi Berlin fotoğrafları ve anlatıları savaşın korkunç yüzünü gösteriyordu. Tarih müzesini de geçince  Kral 3. Wilhelm adına yaptırılmış Kraliyet Sarayı’nın muhafız binasına geliyorsunuz, Neue Wache denilen yapı içinde de 1993’ten beri Almanya’nin Savaş ve Diktatörlük Kurbanları Merkez Anıtı’na ev sahipliği yapıyor ki anıta oldukça tartışmalı çeşitli anlam yüklemeleri var , ama ben bu mekanı ikinci Dünya Savaşı sonrasında ‘faşizmin kurbanları’ için bir anıt olarak saygı ile ziyaret ettik.

Bu noktada, Berlin’de en çok duygu yoğun ziyaret ettiğim bir başka müzede mimar Daniel Libeskind’in bir yarışmayı kazanarak yaptığı  Yahudi Müzesi idi. 18.yy’dan kalma tarihi adliye binasına bitişik, kırık bir Davut Yıldızı olarak tanımlanan, zigzag şeklinde, krom titanyum çinko kaplı modern binada yer alıyor. Libeskind’ye göre “Yahudi tarihi gizli olduğu için”, bu bitişik modern görünümlü yapı tarihi müzeden ayrı duruyor ve kendine ait bir girişi veya çıkışı yok, yalnızca bir yer altı geçidiyle erişilebilir olarak tasarlanmış.

İçeride, keskin formlar, köşeli duvarlar ve olağandışı açıklıklar, Holokost’tan sonra Berlin’deki Yahudi yaşamının “silinmesi ve boşluğu” ile bilgilendiren ve rahatsız edici alanlar yaratılıyor. Bu alanlar içinde gezerken bir kısmı aydınlık, bir kısmı karanlık hatta hapis olmuş gibi hissettiğiniz ekspozisyonlar yer alıyor. Hatta birinde sesli ve görsel sahneler arasından geçerken, yeryüzünde tüm ülkelere dağılmış Yahudi toplumlarından, her yaş, cins ve meslekten kişiler kendi yaşadıkları ülkelerde, o ülkede kullandıkları dillerde nasıl ayrımcılığa uğradıklarını ancak doğdukları toprakları ne kadar sevdiklerini anlatıyor. Bu arada Türkiye’den de Türkçe bir yada birkaç kişiyi dinleme fırsatınız oluyor.

 

Berlin deyince, tabii Holokost’da hayatlarını kaybetmiş, Yahudilere adanmış Katledilen Avrupalı Yahudiler Anıt Mezar’ını ziyaret etmeden dönmekte olmaz. Brandenburg kapısından çıkınca hemen yanında 2.711 adet beton bloklardan oluşup, dik enine yükselen yekpare kütleler olmaları nedeniyle stel de deniyormuş. Bu tasarımın amacı oldukça rahatsız edici ve kafa karıştırıcı bir ortam yaratmak, böylelikle sözde “düzenli” olan bir sistemin insanlıkla bağının kopmasını simgelemekmiş.

 

Bu arada müze gezilerine bir ara verip artık küresel ısınma neticesinde 35 dereceye yükselmiş Berlin yaz sıcağında, ayaküstü atıştırmalık  Berliner Currywurst ve soğuk Bira molaları yanında, yeme içme molası için bazı küçük yerlerde keşif ettim. Bunlardan biri de,  ismi yeni ama kendi çok eski (1865) Berlin sinagogunun https://centrumjudaicum.de/neue-synagoge-berlin-von-1866-bis-heute/ yanındaki Heckmann-Höfe’deki https://heckmannhoefe.de/ pasajdan içeri girilince saklı bir bahçe idi. Bahçe içinde çeşitli cafeler ve oturma alanları ile şansınız var ise bazı canlı performansları izleyebilirsiniz.

Yeni Sinagog’un kapılarının üzerindeki İbranice yazıtta, “Kapıları açın ki, imanı koruyacak olan doğru insanlar girebilsin…” yazıyormuş. Mağribi mimari tarzdaki bu yapı, Yahudiliğin kökenlerini, Doğu’dan ve Granada’daki Alhambra ilham aldığını açıkça hatırlatıyordu. Yeni Sinagog’dan yayılan mesaj, Alman ve Berlin vatandaşı olun ve Yahudi kalın imiş. Yukardaki linki okumanızı tavsiye ederim.

Tabii,  bu arada Berlin’in sembolü ayı heykelleri olduğunu hatırlatayım.Her yerde bu renkli ayı heykelleri ile karşılaştık. Berlin duvarı kalıntıları ile Doğu ve Batı Berlin’i ayıran Checkpoint Charlie’de bir hatıra fotoğrafı çektirirken, köşede sanırım; turistlere, bizim küçükken galata köprüsü üstünde rastladığımız  “bul karayı, al parayı” denilen madrabazlığı yapan üçkagıtçı, balkanlardan gelmiş olduğunu düşündüğüm bir adamın yanından geçerken muzipliğim tuttu. ”Polis” diye bağırdım. Adamın yerdeki kâğıtları toplayıp kaçmasını unutmuyorum.

Checkpoint Charlie

 

Kebapcılar ve Türkçe konuşmayı özledi iseniz Küçük İstanbul Kreuzberg ve hatta Osman amca’in gecekondusunu da ( https://onedio.com/haber/alman-polisine-kurekle-girisen-adam-berlin-duvari-na-gecekondu-diken-yozgatli-haci-osman-584223 ) gezebilirsiniz biz öyle yaptık.

Yozgatlı Osman amca’nın gecekondusunun şaka gibi ama gerçek ironik bir hikayesi var. Karşısında çok eski bir kilise’de olmasına rağmen pek çok turist ve rehber öncelikle bu yapıyı gezdirip yüzlerde hafif gülümsemeyi ve önünde resim çekilmesini tercih ediyor. Soğuk savaş döneminde Almanya gibi Berlin’de utanç duvarı ile ikiye ayrılmış durumda. Ancak duvar inşaatı sırasında yapılan küçük bir yanlışlıktan dolayı Doğu Berlin’e ait 350 m2 arsa ortada kalmış. Ortada kalan bu 350 m2’lik arsa o dönem ne Doğu Almanya’ya ne Batı Almanya’ya ait değildi. Çöplük olarak kullanılmaya başlanmış. Bir zaman sonra  gurbetçi Yozgatlı Osman Kalın burayı temizleyerek bahçe olarak kullanmaya başlıyor. Domates, biber, salatalık ekiyor. Üstüne de bir ‘gecekondu’ yapıyor. Bir zaman sonra Batı Berlin Belediyesi müdahale ediyor ama Osman amca’nın toprağı Doğu Berlin’de kalmış! Yani müdahale edilse, uluslararası bir sorun olacak. 1991’de duvar yıkıldığında Osman Amca’nın gecekondusu 500 metrekareye ulaşmış. Kimse bu gecekonduya birşey yapamamış.

Aslında, bir gezgin Berlin’de zaman ve ilgi alanlarına göre çok daha fazla şey bulabilir. Sadece aklımda yer edenleri yazarak paylaştım, umarım okurlarda  Berlin’i gezme isteği yaratmışımdır.

Saglık, sevgi ve güzel gezi anıları biriktirmeniz dileği ile…

 

 

Şenol Özbaş

1962 İstanbul doğumludur. Elektronik ve Haberleşme Yük.Müh. olup evli, 2 çocuk ve 1 torun sahibidir. Profesyonel çalışma hayatı boyunca çeşitli ülkelerde iş ve gezi amaçlı bulunmuştur. Seyahatlerinde, farklı ülke ve kültürleri tanımaktan keyif almaktadır. Denize tutkun, gezmek, okumak ve araştırmanın, hayat boyu gelişim yolculuğunun temeli olduğunu düşünmektedir.

5 YORUM

  1. Değerli dostum yazınızla Bloğumuzu onurlandırdınız teşekkür ederiz. Kaleminize yüreğinize sağlık. Yeni Destinasyonlarınızın anı yazılarını bekleriz. Geze kalın, yaza kalın.

  2. Şenol Bey Öncelikle Blogumuza Hoş geldiniz. Akıcı ve bilgi dolu yazınız ile Berlin’i Bir kez daha yaşadım. Berlin Seyahatim Sadece 2 gün sürdüğü için, bu kadar detayı görmemiştim. Sayenizde Daha fazla bilgi sahibi ve daha fazla gezmiş gibi oldum. Bilgiler için Çok Teşekkür ederiz.. Geze Kalın Kaleminizle Kalın …….

  3. Şenol bey selamlar sizde hoşgeldiniz bu güzel guruba çok güzel bilgiler verdiniz teşekkürler size kaleminize emeğinize sağlık bol bol gezilerde yazılarınızı paylaşmanız dileğiyle sevgiler🙏♥️💐

  4. Şenol Bey, ne kadar güzel yazdınız Berlin’i. Yakaladığınız tüm ayrıntılar için de ayrıca tebrik ederim. Kendimi yine orada ve ayrıntı yakalamak üzereyken hissettim. Kalbim sadece 2 gün ve dolu dolu gezebilme imkanı bulduğum Berlin’de kalmıştı. Berlin sinagogunu gezdikten sonra kısıtlı zamanımız olduğundan dolayı yol üstünde hiç bir ayrıntıyı kaçırmamak adına hızlı adımlarla girip gezdiğim pasajı hayranlıkla izlediğimi hatırlattınız bana. Unter Der Linden ne kadar güzeldi. Checkpoint Charlie’den aldığım bir parça utanç duvarı taşının sergilendiği magnet hep gözümün önünde. Bu arada Osman Amca hikayesi çok güzelmiş <3. Her adımda ağzım açık izlediğim Berlin için kaleminizden bal damlamış. Yazılarınızın devamını bekliyoruz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here