ÇATALCA
“İstanbul da yaşıyoruz da İstanbul u yaşıyormuyuz ?” başlığı ile başlayan Üsküdar, Fatih, Kadıköy gibi birkaç İstanbul ilçesinin günü birlik gezilerini yazmıştım. Bu kez sizlere Gezginler Kulübü nün düzenlediği, İstanbul farklı bir ilçesi Çatalca gezi anılarımı aktarmaya çalışayım.Bir Cumartesi sabahı şafakla birlikte kalkıp, grupla buluşma noktamıza geldik. İstanbul un 39 ilçesinden yüz ölçümü olarak en büyüğü Çatalca ya yaklaşık 1 saat yolculuktan sonrası vardık
İstanbul’un batı sınırında kurulmuş olan ilçe, 1865 yılında, Tanzimat sonrası yapılan vilayet düzenlemelerinde Meclis-i İdare-i Liva-yı Zaptiye ye bağlanan ilçe, 1924 yılında Atatürk’ün emriyle vilayet merkezi yapılmış.26 Haziran 1926 tarihli kanunla tekrar ilçe haline getirilerek İstanbul’a bağlanmıştır. Yüzölçümü itibarıyla İstanbul’un en büyük ilçesi olan Çatalca’nın yüzölçümü 115,11 Km, İl merkezine uzaklığı 56 Km’dir. Güneyde Büyükçekmece’ye, batıda Silivri’ye ve Tekirdağ ilinin Saray ilçesine, doğuda Arnavutköy ilçesine komşudur. Tarihi M.Ö 2.500 yıllarına kadar dayanıyor. Daha sonra Roma, Osmanlı, Tanzimat sonrası Cumhuriyet döneminde Türkiye’nin Balkanlar sınırına yakınlığından dolayı İstanbulun önemli ilçelerinden biri olmuş. Çatalca, muhteşem doğası, sakinliği, denizi, plajları ve kültürel değerleri ile pek çok insanın ilgisini çeken bir yer.
Yol boyunca rehberimizden, ilçe hakkında yukarıda özetini aktardığım, genel bilgiler aldık. İlçeye vardığımızda ilk olarak Elbasan köyünde kahvaltı yapmak için bir çiftliğe yanaştık. Çiftlik sahibi harika bir misafirperverlikle bizleri buyur etti. Tam bir köy kahvaltısı hazırlanmıştı. Şehirde yediğimiz “sözde” köy kahvaltısı gibi değil. O anda tarladan kopartılan domatesleri, hıyarı, biberi, maydanozu ile çiftliğin ineği sarıkızdan sağılan sütten hazırlanan peynir ve folluktan sıcak sıcak toplanmış yumurtalardan hazırlanan sahanda yumurtalarla, demlenen çayın yanında o anda tarladan koparttığı kabak, sarımsak ve yeşilliklerle hazırladıkları mücverin tadına doyamadık. Tereyağı, Reçelleri ve yoğurdu evin sakinleri hazırlamışlar. Son olarak tarladan o anda koparttığı birkaç karpuzu masaya vurup yardıktan sonra hepimize ikram ettiler. Gerçek bir köy kahvaltısı yapmanın keyfini yaşıyorduk. Kahvaltı sonrası biraz çiftlik içinde dolanıp, ağaçtan meyveler koparıp yiyerek serbest gezinen keçiler, tavuklar ve ineklere bize sundukları nimetler için teşekkür edip sevdik onları. Artık ilçeyi gezip tanımanın vakti gelmişti.
Tekrar otobüsümüze binip. İlçe merkezine geldik. Turumuzu buradan itibaren yayan olarak yapacaktık. Kaleiçi köyünü gezmeye başladık. Eskiden Rumların yaşadığı bu bölgede, iki toplumu, aradan geçen dere ayırırmış. Rumlar derken Mübadele müzesini sizlere anlatayım.
Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübâdelesi, 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması’na ek olarak yapılan sözleşme uyarınca Türkiye ve Yunanistan ın kendi ülkelerinin yurttaşlarını din esası üzerine zorunlu göçe tabi tutmasına verilen addır. Göçe tabi tutulan kişilere ise mübâdil denir.
İki ülke yöneticilerinin karşılıklı aldıkları kararlarla insanlar yaşadıkları topraklardan adeta sürülerek 1 gecede zorunlu göçe maruz kalmışlar. Yanlarına ancak götürebilecekleri kadar eşya alıp, evlerini, komşularını, hatıralarını, kısacası her şeylerini geride bırakıp doğdukları toprakları terk etmek zorunda bırakılmışlar. Mübadele şehri olarak ta bilinen Çatalca da insanın içini acıtan bu olayları anlatan bir mübadele müzesi kurmuşlar.
Fotoğrafları, objeleri, yazıları ve görselleri, kısacası bu insanlık ayıbı ve dramını, boğazıma düğümlenen hıçkırık ile, gözlerim yaşararak izledim ve çok duygulandım.
Müze çıkışı Köyü gezerken Topuklu Çeşmesi ile karşılaştık. Çatalca nın tam merkezinde yer alan çeşme, II.Ahmet döneminde yapılmış. Daha sonra Padişah Deli İbrahim tarafından restore edilmiş ve günümüzde hala orijinalliğini korumakta. Çevresinde ve dahi tüm köyde diyebilirim, asırlık anıt ağaçlar var. Köyün Erguvanları meşhur.
Ferhat paşa cami, Mimar Sinan ın usta ellerinden çıkmış. Kaleiçi köyündeki bu cami, 16. Yüzyılın sonlarına doğru inşa edilmiş. Çatalca tepesinin eteklerine kurulan bu külliye bünyesinde, Cami, sıbyan mektebi ve çeşme barındırıyor. Osmanlı imparatorluğunun önemli Sadrazamlarından Ferhat paşa, adına yaptırdığı bu camide dönemin en yetenekli inşaat mühendisi olan Mimar Sinan ın imzasının bulunmasını istediğinden kendisine yaptırmış.
Dönemin önemli şahsiyetlerinden Bay Fotaki, köyde ilk kız ortaokulunu açmış. Halen bina yerli yerinde bulunmakta. Gayri Müslim Mahallesi de denilen bölgede mimari açıdan ve tarz olarak gözle görülür Rum evleri ve yapıları kırık dökük de olsa durmakta. Eskiden Kilise olan daha sonra cami ye çevrilmiş Aya Yorgi kilisesi gibi, birçok yapı gördük.
Yürüyerek gezerken, birkaç köyden daha geçip bilgiler aldık. Örneğin Kabakça köyü, Akalan köyü, Kalfa köyü bunlardan bazıları. Kalfa köyündeki Şeyh Sümbül Sinan Efendi cami ve yatırı meşhurdur. Büyük İskender in yaptırdığı dünyanın en uzun kemerleri ve Anastasyus surları buradadır. Fatih Sultan Mehmet sefer öncesi toplarını bu surlarda denemiş. Ormanlı köyü, Terkos gölünün batı ucunda bulunuyor. Terkos gölü dünyada Ohri gölünden sonra kendini temizleyen yegane gölmüş.
Saat öğlen yemek vaktini çoktan geçmişti. Aldığımız bilgiler, Mübadelenin traji komik anıları, doğanın güzelliği, yeni bir yer keşfetmenin hazzı açlığımızı unutturmuştu. Programa dahil olan yol üstündeki bir kasap ın bahçesinde, karışık etlerden barbekü yapılacağı söylenmişti. Adam başı birer parça sucuk ve birer parça tavuk ikram edilince gruptakiler haklı olarak homurdanıp şikayetlerini yüksek sesle dile getirdiler. Biz et yemediğimiz için, pizza ile geçiştirdik. Ama gerçekten karışık ızgara ve barbekü keyfi diye tanıtılan öğlen yemeğinden kimse memnun kalmadı.
Yemek sonrası İnceğiz köyü ve mağarasına yollandık. Mağaralar köylüler tarafından Kemal Sunal mağaraları olarak da biliniyor. Bunun nedeni başta Salako olmak üzere Kemal Sunal’ın filmlerindeki bazı mağara sahnelerinin burada çekilmiş olması. Mağara demek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Kayalar, oyuk olduğu için mağara tanımına uyuyorlar ama aslında burası o dönemde kullanılan büyük bir yerleşim yeri. Mağaraya tırmanmak için patika ve kaygan bir yoldan çıkılıyor. İçinde küçük bir şapeli bile var. Ama maalesef çok bakımsız. Etrafta çöpler, içecek kutuları, yetmiyormuş gibi duvarlarında kalp resimleri ve şu bunu seviyor gibi tarihi kalıntıyı katleden yazılar. Cenevizlilerden kaldığı söylenen mağara her şeye rağmen müthişti.
İnceğiz köyünde doğan Arif Nihat Asya nın duygu dolu “Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü” dizeleri ile başlayan BAYRAK şiirini meydandaki Bayrak anıtında okuyup şairi andık.
Artık yavaş yavaş dönüş zamanı gelmişti. İstanbul a yola çıkarken Aziz Nesin ustanın kurduğu Nesin Vakfını gördük. Bir dahaki sefere burayı da programa alırız dedik. Bilgi ve duygu yüklü harika bir İstanbul ilçe turunu daha tamamlamıştık. Bakalım şimdi sırada hangi ilçe var.
Bir Tutkudur Seyahat…
Selamlar yurtiçinde bile ne kadar gezilip görülecek yerler varmış güzel yurdum güzel istanbulum benim yahu sayenizde bende bilgilerimi güçlendiriyorum ve gidilebilir yakın yerler gerçekten görülmeye ve o lezzetleri tatmaya değer teşekkürler bu güzel gezinti ve bilgiler için emeğinize kaleminize sevgili Yako Taragano 🙏♥️
Eline gözüne kalemine sağlık…
İstanbul çok yakın olan bu ilçeyi bende çok beğendim. Bir ilavem daha var . İnceğiz mağarasından biraz ileri giderseniz. Flamingo köyüne ulaşıyorsunuz. Flamingolarla birlikte bu köyde Kahvaltı etmek çok keyifli. Ben çok keyif aldım tavsiye ederim…..
Çatalca, gerek tarihi gerekse rum evleri ve tabiatıyla görmeye değer bir ilçe. Güzel bir gezi yazısı olmuş tebrik ederim. Eline kalemine sağlık.
Comments are closed.